Yazıyı indirmek için tıklayınız.
Özet
Bu yazıda Osmanlı Devleti’nin son döneminde doğan, hastalığı nedeniyle okula gitmeyerek tahsilini hususi yolla alan, pek çok türde eser veren bir Cumhuriyet kadınını; Melek Erip Erbilen’i (1911-1981) anlatmaya çalıştım. Doktora tezim esnasında Londra’da yapılmış erken dönem Cumhuriyet kadın gazetecilerini konu edinen bir tezde Melek Erip Erbilen ismini gördüm. İlginç öğrenim hikâyesinin yanı sıra İnönü Ansiklopedisi için tercümeler yapması, Yunus Nadi Ödülü alması, piyesler, hikâyeler yazması aktif bir yazın hayatı olduğunun işaretleriydi. Daha önce hiç rastlamadığım bu ismi meslektaşlarım ve hocalarıma sordum; kimse duymamıştı. Aslı Davaz istisna oldu; Melek Erip Erbilen ismini biliyordu. Her iki kitabında; hem Necile Tevfik Arşivi Açıklamalı Kataloğu’nda hem de Eşitsiz Kız Kardeşlik’te ismi geçen Melek Hanım, Türk Kadın Birliği üyeleri içinde yer almaktaydı. Ayrıca Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde bulunan Türk Kadın Birliği üyelerinin radyo konuşmalarını içeren kitapçıkta da adı geçiyordu, zira o da radyoda konuşanlar arasındaydı.
Melek Erip Erbilen’in yazılarına ve yaşam öyküsüne ulaşmak için Gaste Arşivi’ni, vefat ilanları için Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinin arşivlerini taradım. Ulus Gazetesi’nde hikâyeleri, Oscar Wilde ve Charlotte Bronte çevirileri çıkmıştı. Jane Eyre tercümesi tefrika şeklinde yayımlanmıştı. Çeviri ve röportajlar yaptığı Akis ve Kadın Gazetesi’ni de inceledim. Kadın Gazetesi’nde kendisiyle yapılmış bir mülakat da bulunuyordu. Bu sayede ilk gençlik yılları ve yazıyla ilişkisinin nasıl başladığı açığa çıkmış oldu. Bununla birlikte Nadir Kitap’ın web sayfasında Melek Erip Erbilen adını arattığımda 1944 tarihli Mayerling Faciası adlı bir tercümesi olduğunu da gördüm.
Fotoğraflarına ve özel hayatıyla ilgili detaylara ise Cenevre’de yaşayan ve iletişime geçtiğim kızı Ayşe Mitchell Erbilen aracılığıyla ulaşabildim. Ayşe hanım, Melek Hanım’ın günlük yaşantısını, okuma tercihlerini, Kadın Birliği’nden hatırladığı arkadaşlarını anlattı. Ben de ona annesiyle ilgili bilmediklerini; yazarlık serüvenini, çeşitli mecralardaki yazılarını sundum. Osmanlı’nın son döneminde doğmuştu; Milli Mücadele’yi, genç Cumhuriyet’in ilk yıllarını, iki dünya savaşını gören ve her nasılsa adı belleklerden silinen bir kadın yazarı araştırmak benim için çok heyecan ve mutluluk vericiydi. Ancak daha da anlamlı olan, Melek Erbilen’in kızı Ayşe Mitchell Erbilen’in, “yıllar sonra hatırlanmasının annesinin ruhunu şad ettiğini” söylemesiydi. Umut ediyorum ki Melek Erbilen üzerine başka çalışmalar da yapılır.
Abstract
This article seeks to shed light on Melek Erip Erbilen (1911–1981), a Republican-era writer who was born during the disintegration of the Ottoman Empire, educated privately due to ill health that prevented her from attending school, and produced work across a wide range of genres. During my doctoral research I encountered her name in a thesis written in London on women journalists of the early Republican era. Beyond her striking educational background, her translations for the İnönü Encyclopedia, receipt of the Yunus Nadi Award, and authorship of plays and short stories clearly attest to an active literary career. When I asked colleagues and professors about this name I had never come across before, none had heard of her. The exception was Aslı Davaz, who knew of Melek Erip Erbilen. Mentioned in both of Davaz’s books—The Annotated Catalogue of the Necile Tevfik Archive and Unequal Sisterhood—Mrs. Erbilen was a member of the Turkish Women’s Union. Her name also appears in a booklet held at the Women’s Library containing the radio speeches of Union members, as she was among those who spoke on the radio.
To access Melek Erip Erbilen’s writings and life story, I searched the Gaste Archive and examined the archives of Milliyet and Cumhuriyet newspapers for obituaries. Her short stories, along with her translations of Oscar Wilde and Charlotte Brontë, were published in the newspaper Ulus, with her translation of Jane Eyre serialised. I also reviewed Akis and Kadın Gazetesi, in which she published translations and interviews. Kadın Gazetesi even featured an interview with her that offered insights into her early youth and how her relationship with writing began. In addition, a search for her name on the Nadir Kitap website revealed a 1944 translation by her titled The Mayerling Tragedy.
I obtained photographs of her and details of her personal life through her daughter, Ayşe Mitchell Erbilen, who lives in Geneva and with whom I made contact. Ayşe shared memories of her mother’s daily life, reading preferences, and friends she remembered from the Women’s Union. In return, I presented her with her mother’s little-known writing career and the pieces she had published in various outlets. Researching a woman writer who witnessed the fall of the Ottoman Empire into which she was born, the National Struggle, the early years of the young Republic, and two world wars—yet whose name has somehow been erased from memory—was a source of great excitement and joy for me. Even more meaningful, however, was hearing her daughter say that “being remembered after so many years has brought peace to her mother’s soul.” I hope further studies will be carried out on Melek Erbilen.